Ana Sayfa
     Haberler
     => DIS HABERLER
     Komik Resimler Galerisi
     Top 10
     Ziyaretci defteri
     Iletisim
     Link listesi
     Bilgisayarin tarihçesi
     OYUN OYNA
     MÜZIK DINLE
     BILGI YARISMASI
     TV IZLE
     MASAÜSTÜ OYUNLARI
     KUR'AN
     ISTANBUL TV



teknoloji - Haberler


 

Geleceğin Otomobilleri İstanbul Trafiğinde!

TeknoPortal | 27 Ağustos 2007

Yıldız Teknik Üniversitesi Güneş Enerji Sistemleri Kulübü'nce (YTÜ-GESK) imal edilen güneş enerjili araç "Barracuda"' ve hidrojen yakıtlı araç "Hyd-R" İstanbul trafiğine çıktı.

Küresel ısınmanın ciddi tehlikeler taşıdığı günümüzde alternatif enerjileri kamuoyu gündemine gelmesini sağlamak amacıyla geliştirilen "BarracudaGüncel Teknoloji Haberleri"' ve "Hyd-R", Şişli Cevahir Alışveriş Merkezi önünden hareket edip, eskortlar eşliğinde Taksim Meydanı'na, oradan da İstiklal Caddesi boyunca ilerleyip Galatasaray Lisesi önüne gelerek kısa bir şehir turu attılar.
 
TÜBİTAK'ın temmuzda düzenlediği Başkent Kupası'nda birinci olan yakıt hücreli araç "Hyd-R''ın pilotu Alev Kaçar, aracın tüplerdeki hidrojenin elektrik motoruna iletilmesiyle çalıştığını anlattı. Hidrojenle çalışan aracın çevreye atık olarak sadece su verdiğini belirten Kaçar, ürünün petrole de alternatif olduğunu söyledi.
 
Başkent Kupası'nda ikincilik ödülü alan "Barracuda'' nın pilotu Nilay Unutulmaz ise aracın enerjisini, üzerindeki "güneş hücresi'' adlı ünitelerden aldığını anlattı. "Barracuda''nın maksimum hızı ise 120 km

Kağıt Pil Üretildi

TeknoPortal | 16 Ağustos 2007

Son yıllarda, başta bilgisayarlar olmak üzere tüm elektronik araçlar boyut olarak daha da küçülüyor. Ancak güç kaynaklarının, başka bir ifadeyle pillerin küçüldüğüne rastlansada kağıt şekline gelebiceğini pek aklımıza getirmiyorduk.

Bilim insanları, uzaktan bakıldığında sadece bir kağıt parçasına benzeyen bir pil geliştiriyor. Kağıt pil, üç yıl içinde satışa sunulabilecek.
 
Bilimadamları, deneyleri sırasında önce, kağıdı küçük bir karbon tüpün içine koydular, böylece kağıtta enerji saklanmasını sağladılar.
 
Fakat her pil gibi, kağıdın da bir elektrik ileticisine gereksinimi vardı. Araştırmacılar ise bu noktada Güncel Teknoloji Haberlerimekanizmanın harekete geçebilmesi için, insan kanı, teri veya idrarının işe yarayabileceğini keşfetti. Böylesine ince ve küçük bir pilin, diğerlerine göre daha esnek bir yapıda olduğu, mesela kalp atışlarını düzenleyen cihazlarda kullanılabileceği belirtiliyor.
Geliştirilen ince ve küçük bir pil, diğerlerine göre daha esnek bir yapıda. Araştırmayı yürüten uzmanlardan Doktor Robert Linhardt, kağıt pilin başka alanlarda ve farklı ortamlarda da kullanılabileceğini söylüyor.
 
Pilin esnek görünmesinin yanında asıl avantajının, çok farklı sıcaklıklarda da kullanılabilmesi olduğunu belirten Doktor Linhardt, “Cihazı, son derece sert iklim koşullarında da kullanmamıza olanak sağlıyor. Gerçekten onu uzayda da kullanabiliriz, çölde de, kutuplarda da...” dedi.
 
Araştırmacılar kağıt pille çalışan ürünlerin üç yıl içinde satışa sunulmasını bekliyor. Kağıt pilin, kalp atışlarını düzenleyen cihazlarda dahi kullanılabileceği belirtiliyor.
 

Enerji Kıtlığına Çözüm Türk Mucitten Geliyor

TeknoPortal | 21 Ağustos 2007

Dünyayı birbirine katan enerji kıtlığının cevabı basit bir antiseptikte gizli olduğu anlaşıldı. Prof. Dr. Ali Erdemir'in ABD'de yaptığı "borik asitin motor yağının kayganlığını artırması" buluşu, büyük tasarruf da sağlıyor.

Motor ve metallerde aşınma, sürtünme ve yağlamayla ilgili teknolojileri kapsayan Triboloji'nin Türk dehası olarak tanınan Prof. Dr. Ali Erdemir, tüm dünyada çığır açacak yeni bir buluşu tamamlamak üzere olduğunu açıkladı.
 
ABD Enerji Bakanlığına bağlı Argonne Laboratuvarlarında çalışan Türk bilim adamı Dr. Ali Erdemir, borik asit parçacıklarını motor yağıyla karıştırarak, yağın daha kaygan hale gelmesini sağladı. Argonne Laboratuvarlarının internet sitesinde verilen habere göre, Erdemir, yağa borik asit parçacıklarını katarak, motor parçaları arasındaki sürtünmeyi azalttı ve böylece enerji tüketiminde tasarrufun yolunu açtı.
 
Dibe çökmeme özelliği bulunan borik asit, sürtünen yüzeylerin en ince kısımlarına kadar nüfuz ediyor ve burada koruyucu, kaygan bir tabaka oluşturuyor. Bu tabaka, sürtünen yüzeyler arasındaki sürtünme katsayısını üçte iki oranında azaltıyor ve bu da yüzeyde daha az enerji harcanmasını sağlıyor. Yeniliğin, aynı zamanda motor ve makinelerin ömrünü uzatma ihtimali üzerinde de duruluyor.
Erdemir, borik asit parçacıklarının yarattığı etki sayesinde, yakıt tüketiminde yüzde 4-5 oranında tasarruf sağlanabileceğini belirtiyor.
 
Borik asidin kayganlaştırıcı özelliği üzerine 20 yıldır çalışan Erdemir, 1991'de uygulamalı bilimin Nobel'i olarak adlandırılan 'R&D 100', 1999'da da 'Discover Awards' ödüllerini almıştı. İlk ödül 'Borik asidin motor ve makinelerde sürtünme ve aşınmayı yok eden özelliği'yle geldi. Erdemir ikinci çalışmayla da ultra sert karbon film kaplamayla motor ve makinelerde enerji harcamasını azaltarak sessiz çalışma sağlamış ve dişlilerin ömrünü birkaç kez artıran sürtünme katsayısını sıfıra indirmişti.
 
Elde ettikleri yeni maddeyle ilgili ipuçları veren Erdemir, 'Elmastan bile sert bir madde diyebiliriz. Ayrıca kayganlığı da harika. Bu nasıl böyle oldu, onu da hala çözebilmiş değiliz. Bunun da sırrını öğrenip, kamuoyuna ve bilim dünyasına en kısa sürede açıklayacağız. Bu madde tam olarak bittiğinde çok işe yarayacak. Kesici takım uçları bununla kaplandığında aşınma ortadan kalkacak. Motor, segman ve gömlek üzeri kaplandığında oksitlenme ve aşınma yok olacak. Bu, hem çok sert, hem kaygan, hem de hiç aşınmayan bir madde' şeklinde konuştu.
 

Zaman Makinesi Hayali Sonunda Gerçeğemi Dönüşüyor

 TeknoMania | 08 Ağustos 2007

Connecticut Üniversitesi'nden fizikçi Prof. Ronald Mallett, zaman yolculuğu araştırmaları ile geçen yaşamını ve çalışmalarının ulaştığı son aşamayı anlattı.

Zamanda yolculuk, edebiyatta ve sinemada sıklıkla işlenen konular arasında yer alır. Herbert George Wells’in klasikleşen “Zaman Makinesi” kitabı da “Geleceğe Dönüş” filmleri de aynı konuyu işlemişlerdir. Ancak acaba zamanda yolculuğun bilimsel bir temeli var mı? ABD’li bilimadamı Prof. Ronald Mallett, bunun mümkün olabileceğini söylüyor.

Prof. Mallett, “Zaman Gezgini” adlı bir kitap kaleme alarak zamanda yolculuk hayaline ulaşma mücadelesi ile geçen hayatını da anlattı.

1950’lerde New York’un Bronx ilçesinde yetişen Mallett, o yıllarda da zaman yolculuğu konusuyla çok yakından ilgiliymiş. Ronald Mallett, babası ani bir kalp krizinden öldüğünde sadece on yaşındaymış. Onu avutan tek şey, bilim kurgu imiş. Ronald Mallet o yıllarla ilgili olarak şunları söylüyor:
“Babamın ölümünden bir yıl sonra Herbert George Wells’in “Zaman Makinesi” kitabı elime geçti. Beni depresyondan kurtaran şey oydu. Çünkü bana ilham vermişti. Şunu düşünüyordum: Eğer bu kitaptaki gibi bir zaman makinesi yaparsam, geçmişe dönebilecektim; geçmişe dönersem de babamı yeniden görebilecek, başına gelecekler konusunda onu uyarabilecek ve belki de onu kurtarabilecektim. Bu yüzden de bu iş bende bir takıntıya dönüştü.”

Aradan 50 yıl geçti ve Mallett bilimsel alanda derinleşti. Şu anda Connecticut Üniversitesi’nde Fizik Profesörü.

Yıldızlar ve gezegenler gibi büyük nesnelerin hem uzayı hem de zamanı bükebildikleri biliniyor. Prof. Mallett ve diğerleri içerdiği enerjiden dolayı ışığın da böyle olduğuna, onun da uzay-zaman döngüsünü bükebileceğine inanıyor.

Buna göre, çok güçlü bir lazer halkası oluşturulup bu ışık girdabının içine nesneler -ya da bir gün belki bir insan- konulduğunda, makinenin içindeki görüntüyü zaman içinde geriye veya ileriye doğru izlemek mümkün olabilecek.

“Niyetimi uzun süre gizledim”Prof. Mallett, “Göreceğiniz şey, içinde kesişerek devasa bir ışık tüneli oluşturan lazer demetlerinin bulunduğu bir silindir olacak. Bir ışık girdabının çevresinde döndüğü bir tünel hayal edin.” diyor.

Zamanda yolculuk aslında fazlasıyla bilim kurgu kokan bir kavram. Bu nedenle Dr. Mallet, rakiplerince dalga geçilmemek için gerçek niyetini uzun süre gizlemiş.

Ancak bir yazar ve astronom olan Dr. David Whitehouse, bilim dünyasının Mallett gibilere ihtiyacı olduğunu söylüyor ve “Ayrıca yanılmak da evreni araştırmanın bir parçasıdır” diyor.

Bununla beraber bu çalışmanın işe yaramayacağını söyleyenler de az değil. “Öyle ise neden günümüz de gelecekten gelen ziyaretçilerle dolu değil” diye soruyorlar. Bu noktadan itibaren ise “büyükbaba paradoksu” başlıyor.

David Whitehouse “Örneğin zamanda geri gidip büyükbabanızı ya da babanızı öldürseydiniz, siz varolmayacaktınız. Zaman çizgisini değiştirmek bir paradokstur. Bu noktadan itibaren de insanlar zaman yolculuğunun imkansız olduğunu söyleyenler ile evrenin tüm olasılıklara göre parçalara bölünebildiğini söyleyenler arasında ikiye ayrılıyor.” diyor.

Prof. Mallett artık babasıyla görüşemeyeceğini kabul etmiş. Işık girdabını tamalamayı başarsa bile, makinenin ilk çalışmasında kendisini istediği kadar geriye götüremeyeceğini söylüyor. Ancak zaman yolculuğunun bir gün gerçekleşeceğinden emin. Mallett şunları söylüyor:
“Hangimiz geçmişimizde birşeyleri değiştirmek istemedik? Acaba neler olurdu bunu yapabilseydik? Sevdiğim kişiye “o arabaya binme” veya “o uçakla gitme” diyebilseydim nasıl olurdu? Bence bu durum, geçmişi değiştirme ya da daha sonra neler olacağını, yüz yıl, iki yüz yıl sonrasında yaşanacakları bilme arzusu hepimizin içine işlemiştir. Bu bence çok temel bir arzudur.”

 

Sabit Diskinizin Ömrünü Uzatın ...

 TeknoMania | 18 Temmuz 2007

Bilgisayarınızın en narin, en kıymetli kısmı neresidir diye sorsak ne cevap verirsiniz? - 17 inç LCD monitörüm elbette ; diyorsanız sizi sıkıntılı günler bekliyor. Bu iki sorunun da doğru cevabı sabit diskiniz olmalı. Bilgisayarın bu en dikkatle kullanılması gereken parçasının ömrünü uzatmak için dikkat etmeniz gerekenler aslında epey basit.

Sabit diskinizin içinde ödevleriniz, fotoğraflarınız, videolarınız, mailleriniz, işinizle ilgili belgeler var. Ödevleriniz tekrar yazılabilir ama ilkokulda yazdığınız şiirle iki yıl önceki yaz tatilinde çektiğiniz fotoğraflar giderse bir daha geri döndüremezsiniz.

Sabit disk, CD ve DVD okuyucular ile birlikte bilgisayarın hareket eden iki parçasından biri. İçinde, aynen disketlerdeki Güncel Teknoloji Haberlerigibi dönen diskler var, disketten farkı ise kapasitesi ve elbette bu disklerin bükülemez manyetik parçalar oluşu. Bu diskler dakikada 7200 gibi miktarlarda turlar atıyor, haliyle her an risk altında. Önemli bilgilerinizin bir anda uçup gitmemesi için elbette yapabilecekleriniz var.

Sabit diskiniz, bilgilerinizi mikroskobik manyetik parçacıklar yardımıyla yazıyor ve okuyor. Yani çok narin bir parça. Bırakın yere düşürmeyi, herhangi bir sarsıntı ile bile bir kısmını kullanılmaz hale getirebilirsiniz. Özellikle dizüstü kullanıyorsanız durum daha da riskli. Bu yüzden düzenli olarak diskinizin yedeğini almalısınız. Her ihtimale karşı. Bu iş için alacağınız bir USB disk, işinizi fazla fazla görür. Tabii bu disklerin de kasanızın içindeki diskler kadar narin olduğunu unutmayın. Yani USB diskinizi kapıp arkadaşınıza götürmeniz harika bir fikir değil. (180 GB’lik bir USB diski bu şekilde yakın zamanda kullanılmaz hale getirdik, bu konuda sözümüzü dinleyin deriz.)


En iyi fikir, CD’lere, hatta imkânınız varsa DVD’lere kayıt yapmak. Ayrıca sürekli genişleyen klasörlerinizi, örneğin fotoğraf klasörlerinizi, 1 GB, 2 GB gibi alanlar veren bir mail adresi alıp oraya atabilirsiniz. Biraz uğraştıracaktır ama emin olun yıllar sonra bize teşekkür edeceksiniz. İş sahibi olanlar, bilgilerini yedeklemek için ücret ödeyerek alanlar kiralamak durumunda. Ama sizin verileriniz çok daha küçük boyutlarda. Sadece bir öneri istiyorsanız işte tamamen uymanız gereken budur. Bilgilerinizi sürekli yedeklemek, tamamen güvenceye almanın tek yoludur. Üstelik Murphy yasalarını da hatırlayın, bu yazıyı okuduktan ve bir önlem almadıktan sonra başınıza bir iş gelme olasılığı azımsanacak gibi değil.

Bilgiler diskinize yazılırken, sadece yan yana değil, boş yer buldukça altlı üstlü de yazılır. Diskiniz doldukça, yeni dosyalar eklenip silindikçe diskinizdeki boş yerler gittikçe daha fazla küçük parçaya ayrılmaya başlar. Sabit diskinizin bilgilere ulaşmak için uğraştığı süre, bu şekilde ciddi şekilde artacaktır, bu da diskinizin daha fazla çalışması anlamına gelir. Diskiniz parçalara bölündükçe, üzerinde mikro iğne taşıyan kol da daha fazla yorulacaktır.

Bir dosyayı bir yerden bir yere taşırken aynı anda başka bir dosyayı kesip yapıştırmak gibi diskinizi aşırı yoracak hareketlerden kaçının. Özellikle Outlook gibi bir mail kullanıyorsanız sabit diskinizin ıcık cıcık olduğuna emin olabilirsiniz. Bu da, mikro iğnenin 7200 tur sırasında gittikçe daha fazla oradan oraya atlaması, en sonunda geri dönülemez zararlar verebilmesi demek. Bu durumda yapabileceğiniz tek şey “defragmantasyon”. Bu iş için 3. parti denilen yazılımlar varsa da Windows’un Disk Defragmenter’ı sizin işinizi görür.

Başlat -> Programlar -> Donatılar -> Sistem Araçları şeklinde ulaşabilirsiniz. Bilgisayarınızı kullanmayacağınız bir anda açacağınızdan emin olun. Gece bunun için bilgisayarınızı açık bırakmanız en iyisi, çünkü önce bir de Scandisk isteyebilir. Defragmantasyon, bilgisayarınızın hızına hız katar ve ömrünü uzatır.


Voltajdaki dalgalanmalar da sabit diskinizi üzer. Elektrik direklerinde şimşeklerin çaktığı bir voltaj delirmesi sırasında da bir disk kaybettik. Biz acı yoldan öğrendik, bari sizin başınız yanmasın. Voltajdaki bir dalgalanma, diskinizi kızartabilir. Tabii sadece voltaj değil, bir şimşek veya elektrik kesintisi de aynı şeye yol açabilir. Kaliteli bir kesintisiz güç kaynağı, en iyi dostunuzdur. Elbette bir UPS kullanmanız, bu riskten tamamen kurtulduğunuz anlamına gelmiyor, ancak siz zaten yedeklerinizi almıştınız, önleminizi de aldınız, bilgisayar tanrıları o resimlerin uçmasını istiyorsa bir yerden sonra direnemezsiniz.

Bütün disklerin mutlaka bir gün iflas edeceği, kaçınılmaz bir gerçektir. Burada önemli olan “ne zaman” olacağı ve sizin yedeğinizi alıp almamış olacağınız. Elektrik sorunlarını, kasayı kurcalarken mutlaka sistemi kapamış ve fişini çekmiş olmakla en aza indirebilirsiniz. Evet, fişi çekmeden sabit disk çıkarmaya çalışırken disk kaybetmişliğimiz de var. Şaka filan da yapmıyoruz.

Sabit diskinizin hareketli olduğunu söylemiştik, haliyle ısınıyorlar. Bilgisayarınızdaki her parça gibi onlar da ısıdan etkileniyor. En basit çözüm, birden fazla diskiniz varsa alt alta yerleştirmemek, tek diskiniz varsa bunları da optik sürücülerin hemen altına takmamak. Tabii daha gelişmiş çözümler uygulayıp sabit diskler için satılan fanlardan kullanabilirsiniz.


Artık çoğu sabit diskte SMART (Self Monitoring Analysis & Reporting Technology) denen bir kontrol teknolojisi var. Çoğu disk kaybı, uzun zaman süren arızaların artık geri dönülemez hale gelmesi ile yaşanır. Oysa bunlar erken teşhis ile önlenebilir, önlenemese bile en azından bilgilerinizi kurtarabilirsiniz. DiskView ve Stellar SMART gibi çok kullanışlı programlar ile diskiniz IDE de olsa SATA da olsa önceden önleminizi alabilirsiniz.
 

Hayatımızı Gerçekten Değiştiren Güzel İcatlar :-)

 TeknoMania | 29 Mayıs 2007

Birtakım icatlar hayatımızı öyle bir değiştirdi ki onlarsız yapamaz olduk... Sizlere ilk olarak "Hayatımızı değiştiren icatlar-1-2-3" dosyalarını hazırlamıştık. Sonra düşündük taşındık ve bunlardan daha önemli olan " Hayatımızı gerçekten değiştiren icatlar " ı da sizlere anlatmak istedik. İşte matbaanın icadından walkman'in icadına kadar hayatımızı değiştiren önemli icatlar...

İlk "Hayatımızı değiştiren icatlar" dosyasında işin şamatasındaydık. Oysa bu kez ciddiyiz. Lazer kalemi ya da game boy olmadan yaşayabiliriz ancak bu kez hazırladığımız 20 maddelik listedekiler olmadan uygarlığın bugünkü haline gelebileceğini düşünemiyoruz. Tamam, önceki listede de walkman ve uzaktan kumanda gibi eksikliği büyük acılar verecek icatlar vardı ama bu sefer daha ciddi olanlardan bahsediyoruz. Siz en iyisi listeye bakın, ne demek istediğimizi anlayacaksınız.
 
 
Yazı (M.Ö. 3500): Tarih kitaplarımızda yazının SümerlerGüncel Teknoloji Haberleri tarafından bulunduğu yazar. Daha yenilikçi yaklaşımlar ise yazının aynı dönemde Mısır uygarlığı tarafından bulunduğunu, yani yazının dünyadaki iki farklı uygarlığın aynı zamanda bulduğu bir şey olduğunu söylüyor. Yazının bulunması, insanlık tarihinde bilgi adına atılmış ilk adımdır.
 

Takvim (M.Ö. 45): Takvimler astronomik olaylara göre ayarlanır. Evrende bizim için en önemli iki astronomik hadise de güneş ve ay olduğuna göre takvimlerimizi bunlara göre ayarlamamız son derece doğal. Bugün kullandığımız Gregoryen takvimin babasını, M.Ö. 45 yılında Sezar hazırlamış. Bu takvimin başlangıcı da Cleopatra ile ilk buluşmasıymış. Ancak bu takvim 128 yılda bir 1 gün atarmış. Bunu engelleyecek ince ayar 15 Kasım 1582'de yapılmış.

 
 
Pusula (206): Pusula, eski Çin hanedanlıklarından Qin'in bilim adamları tarafından keşfedilmiş. Çinli büyücüler, mıknatıs taşlarını fal bakarken kullanıyormuş. Sonunda birileri mıknatıs taşlarının belirli bir yönü gösterebildiğini fark etmiş ve ilk pusula böylece ortaya çıkmış. Ancak bu pusuladan çok, bir platformun üzerine bırakılmış bir kaşıkmış. Manyetize edilmiş bir iğnenin yuvarlak bir kutuya konması ise 850 ile 1050 arasında bir zamanda, yine Çin'de gerçekleşmiş. Pusula olmasaydı neler olurdu bir düşünsenize!
 
 
 
 
 Matbaa (1439):
 

Mekanik saat (16. yy): Saati öğrenmenin tarihi kısmıyla ilgilenmeyelim, o kısım epey uzun. 1577'de dakikayı gösteren ilk saat yapılmış. Jost Burgi'nin amacı, astronomların kullanacağı bir yardımcı üretmekmiş.1656'da sarkaç icat edilmiş, bu da saatleri daha güvenilir hale getirmiş. Koluna saat takan ilk kişi ise Fransız matematikçi ve filozof Blaise Pascal. Yıllardan 1660. Saat kavramını standartlarına oturtan ise 1878'de Sir Sanford Fleming olmuş. 

Mikroskop (16. yy): Lensler ve büyüteçler, Antik Yunan uygarlığında bile biliniyormuş. Ancak onlar bu lensleri yapmayı değil, sadece ortası kenarlarından daha geniş kristallerin etkilerini biliyormuş. 1590'da iki gözlük imalatçısı Zaccharis Janssen ve oğlu Hans, bir tüpün içine dizdikleri lenslerin yakındaki bir cismi 10 kat yakına getirdiklerini fark etmiş. 1700'lü yılların başında Anton van Leeuwenhoek, 270 kat büyüten bir mikroskop yapmış ve olaylar gelişmiş!
 
 

Teleskop (1608): Cam, M.Ö. 3500 gibi bulunmuş ama lens haline gelmesi için 5000 sene geçmesi gerekmiş. Hans LippersheyGüncel Teknoloji Haberleri, ilk lensi 1600'lü yılların başında yapmış. Aslında doğruyu söyleyelim, mikroskopta da okuduğunuz gibi çok önceleri de lensler yapılıyormuş ama nedense tarihe adını o yazdırmış. Teleskop ise 1609'da, ünlü İtalyan bilim adamı Galileo Galilei tarafından icat edilmiş. Bu teleskop cisimleri 30 kat büyütebiliyormuş. Aynalarla ışığı toplayarak daha performanslı bir teleskobu bulan kişi ise 1704'de Isaac Newton olmuş.

 

 

 

Buhar motoru (1698): Buhar motoru, endüstri devriminin başlamasına, dünya için iyi, o dönemde yaşayan zavallılar için pek fena bir sürü olayın yaşanmasına sebep oldu. İlk kez hayvan gücü aşılıyordu ve insanlar çılgınca sürekli bu gücü kullanacakları yeni alanlar buldular. Bunun için 1968'de buhar motorunun patentini alan Thomas Newcomen'e teşekkür etme nezaketini gösterdiler mi bilemeyiz tabii.
 
 

Elektrik (1832): Elektrik, elektron akışıyla enerjinin transfer edilmesi sonucu oluşur. Elektriğin M.Ö. 600'lü yıllarda bilindiği, Antik Yunanistan'da kürklere amber sürülerek statik elektrik elde edildiği yazılır. Amberleri kürklere o kadar çok sürerlermiş ki gözle görülen elektrik akımları bile oluşurmuş. Elektrik denince akla Edison'un gelmesi ise kendisinin başarılı bir halkla ilişkilerci olmasından kaynaklanıyormuş sadece. Yoksa buluşta katkısı olan daha pek çok bilim adamı var. Elektrikli sandalyeyi de maalesef Edison bulmuş. Laboratuvar ortamında elektriği ilk kez elde edebilenler ise aynı yıl ayrı ayrı çalışmalarla Michael Faraday ve Joseph Henry. 

Plastik (1862): İnsan yapımı ilk plastik, 1862'de Alexander Parkes tarafından İngiltere'de yapılmış. Selülozdan yapılan bu madde, ısıtılıp yumuşatılarak kalıba dökülüp soğuyunca, kalıbın şeklini alarak çıkıyormuş. Bundan önce buna benzer bilinen tek madde Charles Goodyear'ın bulduğu yollarla işlenen doğal kauçukmuş.
 

Radyo (1895): Radyo, gelişimini iki buluşa borçlu: telefon ve telgraf. Bu ikisi olmasaymış radyo da olmazmış. 1860'ta İskoç fizikçi James Clerk Maxwell, radyo dalgalarının varlığını keşfetmiş. İtalyan mucit Guglielmo Marconi, 1895'te ilk kez bilinçli olarak radyo dalgaları gönderip almayı başarmış. Ancak bugün modern radyonun mucidi, bir takım yasal düzenlemeler sonucu Nikola Tesla sayılıyor. 

Penisilin (1928): Penisilin'in tüm ekmeğini Alexander Fleming yese de küfün antibiyotik etkisini ilk olarak 1896'da Ernest Duchesne keşfetmişti.
 

Tabii bilimsel olarak; yoksa taa Mezopotamya'ya, Maya uygarlıklarına dönmemiz gerek. Yani besin zehirlenmelerinin en önemli sebebi olan stafilokok bakterilerinin, penicillium cinsi küfle öldürülebildiğini kayda geçiren kişi Alexander Fleming'dir. Penisilinin tıptaki hayati önemi, ilk kez II. Dünya savaşı sırasında kanıtlanmış. 

PC (1936): Kişisel bilgisayarı kim buldu diye sorarsak tek bir yanıt almamız biraz zor. Bilgisayar tek bir parçadan oluşmayan komplike bir makine ve haliyle üretimine sınırsız sayıda kişi katkıda bulunmuş. Bütün bu parçalar da ayrı birer icat olarak nitelenmeli belki de. Ancak ilk programlanabilir bilgisayar, Konrad Zuse tarafından üretilen Z1'dir. Yıllardan taa 1936. Ancak bu makinenin tarihini PC'ler için kullanmamız ne derece doğru bilemiyoruz. Aslında aramızda kalsın, hiç değil ama ne yapalım ki ilk örnek bu.
Transistör (1947): Transistör, bir devreyi açıp kapayan, bir sinyali güçlendiren, farklı dirençteki devre parçalarını birbiriyle uyumlu hale getiren, hmm, şeydir. Biz bilmiyoruz, öyle diyorlar.
Transistör için ayrıca elektrik elektronik camiasının en mühim keşfi de diyorlar. Ne yaptığını tam bilmesek de 1947'de transistörü buldukları için John Bardeen, Walter Brattain ve William Shockley'ye teşekkür borçluyuz sanırız.
 

Kalp pili (1950): Kalp pili, kalbin atış hızını ayarlayan bir cihaz. Kanadalı John Hopps, vücut sıcaklığının aniden düşmesi anlamına gelen hipotermiya'Güncel Teknoloji Haberleriya çare bulmak için radyo dalgalarıyla vücut sıcaklığını artırmaya çalışırken, tesadüfen kalbin durduğunda mekanik olarak tekrar çalıştırılabildiğini keşfetmiş. İlk ürettiği kalp pili o kadar büyükmüş ki vücudun dışında taşınması gerekiyormuş. 

Lazer (1960): LASER, "Light Amplification by the Stimulated Emission of Radiation" kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma. İlk kez 1917 yılında Albert Einstein tarafından "hayal edilmiş". 1954'te "maser" denilen teknoloji bulunmuş, "light" kelimesi yerine "microwave" kelimesini koyun. Lazerden tek farkı görünmez olmasıymış. 1958'de "maser"in mucitleri Charles Townes ve Arthur Schawlow, görünür bir lazer üzerinde çalışmışlar ancak ilk optik lazer ışınını yaratan kişi Theodore Maiman olmuş.
 

Cep telefonu (1973): Cep telefonu düşüncesi 1947'de ortaya çıkmış. Arabalara nasıl telefon yerleştireceklerini düşünen bilimadamları, yüksek güçlü vericileri aralıklı olarak yerleştirmektense düşük güçlü ucuz vericileri sık aralıklarla yerleştirmenin daha başarılı bir sistem olduğunu düşünmüşler. Tabii o sırada bunu yapabilecek teknoloji ortalarda yokmuş. Martin Cooper, modern cep telefonu cihazının mucidi sayılıyor. İlk cep telefonu görüşmesini 1973 yılının Nisan ayında o yapmış. 1977'de ilk cihaz imal edilmiş ve 2000 tane sınırlı sayıda üretilerek piyasaya çıkmış. 

İnternet (1991): İnternetin büyükbabası ARPAnet'in ilk çalışmaları, soğuk savaş döneminde yapılmış. Amaç, yeni bulunan NCP (Network Control Protocol) protokolü sayesinde birbirine bağlanabilen bilgisayarlarla birbirine uzak iki askeri üs arasında bilgi akışını devamlı tutmakmış. 1968'de artık ağır kalan ARPAnet yerine NSFnet kurulmuş ve bu sefer ağa üniversiteler de bağlanmış. Bu ağ, bugün internet dediğimiz devasa şeyin omurgasını oluşturmuş.
 

TeknoPortal ' ın Seçimi - Tekerlek: Maalesef ilk tekerleği kimler buldu bilemiyoruz. Yani düşünürseniz aslında özel bir seçim olmasını sağlayacak bir hikayesi yok. Tabii şu an elimizin altındaki farede bile olması, özel bir seçim olması için kafi bir neden denebilir. Tekerleğin icadından önce ağır cisimler kaydırılıyormuş. Bir gün zeki bir mağara adamı, kaydırılan şeyin altına tomruklar konursa daha rahat hareket ettiğini görmüş ve tekerlek için ilk adım atılmış. Sürtünmenin fark edilmesi ve tomruğun yontularak aks haline getirilmesi gibi çılgınca şeyler nasıl düşünüldü, aklımız almıyor. Biz olsak hala ittiriyor olurduk.

 
Yazılı bilgiyi ucuz olarak kitlelere ulaştırmak mümkün olmasaydı Rönesans da olmazdı, Pazar sabahı tam sayfa çengel bulmaca çözme keyfi de. Matbaa için gerekli çabaları Johann Gutenberg göstermiş ama safça bir insan olduğundan sürekli kandırılmış. İlk basılan İncil de Bay Gutenberg tarafından değil, makinesine el koyan ortağının oğlu tarafından matbaaya gitmiş. Neyse ki kitaplarda hep Gutenberg'in ismi var da adamcağızın kemikleri sızlamıyor.
 

 

Çalınan Bilgisayarınızdaki Dosyaları Uzaktan Koruma

 TeknoMania | 21 Mayıs 2007

Trend Micro, çalınan dizüstü bilgisayarlardaki dosyaları korumayı amaçlayan Remote File Lock (Uzaktan Dosya Kilitleme) özelliği sunuyor.Trend Micro'dan yapılan yazılı açıklama, her yıl yüz binlerce bilgisayarın çalındığı ifade edilerek, çalınan bilgisayarlardaki bilgilerin ise hırsızlar tarafından herhangi bir engelle karşılaşılmaksızın kullanılabildiği bildirildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Ta ki Trend Micro, PC-cillin ürününe Remote File Lock modülünü dahil edene dek. Başta antivirüs çözümleri olmak üzere bireysel ve kurumsal kullanıcılara yönelik bilgi güvenliği ürünleriyle tanınan Trend Micro, çalınan dizüstü bilgisayarlardaki dosyaları korumayı amaçlayan Remote FileGüncel Teknoloji Haberleri Lock (Uzaktan Dosya Kilitleme) özelliğini PC-cillin 2007 Internet Security ürününde standart olarak sunuyor.

Remote File Lock, dizüstü bilgisayarın kaybolması ya da çalınması durumunda, sabit disk üzerinde kayıtlı dosyaları koruyor. Kullanıcı, Remote File Lock’u aktive ederken, bilgisayar adı, şifre ve geçerli bir e-posta adresi belirliyor.

Yükleme tamamlanınca masaüstünde TrendSecure Vault isimli bir klasör beliriyor. Korunması istenen dosyalar bu klasörde gönderiliyor. Kaybolma ya da çalınma durumunda kullanıcı Trendsecure.com adresine girerek dosyalara erişimi kapatabiliyor.”

 

 TeknoPortal | 16 Mayıs 2007

Sisteminiz yeni teknolojiler çıktıkça geri kaldığında yükseltme yapmak isteyeceksiniz. Ancak beklenmedik bir şekilde anakartınız yeni donanımlara duyarsız kalabilir. Örneğin, P III anakartların çoğu 80 Gb Hdd'yi tanımaz. Bunları tanıtmak için Bios Update yaparak yeni teknolojiler biosa yüklenir. Peki bu işlem nasıl yapılır?

BIOS; yani anakartın özelliklerini hafızasında tutan anakartımızı yönlendiren alettir. Bios Update ise yenilikleri, en güncel yamaları anakartımızın biosuna yükleme işidir. 
 
Herşeyden önce şunu bilmekte fayda var. BIOS güncellemesi büyük bir dikkat gerektirir. Çünkü ufak bir hata BIOS'unuzu yok edebilir ve anakartınız çöküp sisteminiz açılmaz hale gelir. Bir diğer önemli konu da; eğer bu işlemi ilk kez yapacaksanız profesyonel kullanıcı olmadığınızı düşünerek işi bilen birinden destek almanız öneririm. Aksi halde biosunuz gider ve aynı marka ve modelde bir anakart bulup onun biosunu kendi biosunuza yazmanız gerekir. Ki bu da kolay bir işlem değildir. Yaşanabilecek sorunlardan sizin sorumlu olacağınızı belirtmek isterim.
 
 
İlk olarak BIOS güncellemesini yapmak için anakartınızın üreticisinin web sitesinden kartınız için olan BIOS güncelleme dosyasını ve güncelleme işlemi için gerekli olan programları çekmekle işe başlayabiliriz. Sisteminiz çalışır durumdayken indirdiğimiz dosyaları bir distete kaydedelim. BIOS dosyası, sıkıştırılmış olarak geleceğinden¸ bu dosyayı disket sürücünüzün içine açın. Güncelleme işleme kısa bir sürede gerçekleşecek ancak Bios Update sırasında elektrik kesilmesi gibi sebeplerle işlem yarım kalırsa sistem zarar göreceğinden, tüm dosyalarınızın birer yedeğini aldığınızdan emin olmalısınız.
 
 
Bir başlangıç disketine indirdiğimiz güncelleme dosyalarını kopyalayarak açılışta sistem disketiyle disketten boot etmesini sağlacağız. Güncelleme dosyasının tam adını bir kenara not alırsanız açılışta elle yazmanız gerektiğinde yanlış yapmamış olursunuz. Ayrıca, AWDFLASH programını çekmeniz gerekiyor. Çekeceğiniz BIOS dosyası içinde normalde AWDLFLASH dosyası da bulunuyor ama her ihtimale karşı bu dosyayı çekmiş olmanızda fayda var.
Eğer bilgisayarınız disketten boot etmiyorsa; BIOSGüncel Teknoloji Haberleri'a girip "ADVANCED BIOS FEATURES" menüsünden, boot sırasında birinciliği disket sürücünüze verin. Ayrıca BIOS'a girerek, önemli ayarları bir kenara not edin. 
 
Bilgisayarı disketten açtıktan sonra, komut satırına:

awdflash dosya_adı.xxx yazıp Enter'a basın. (dosya_adı.xxx yerine, anakartımız için Internet'ten çektiğimiz BIOS dosyasının ismini yazacağız). Örneğin:awdflash bx2000p.f3
 
AWDFLASH programına girdiğinizde, size alt bölümde bir soru soracak: "Do You Want To Save Bios?" (Şu anda kullandığınız BIOS'u kayıt edip etmeyeceğinizi soruyor). "Y" tuşuna basarak bunu kabul edin ve kayıt edilmesi için bir dosya adı girin. Bu işlem kendiliğinden biticektir.
 
İşlem bittiğinde, bilgisayarınız yeniden başlatarak BIOS'a girin ve "LOAD SETUP DEFAULTS" seçeneğini uygulayın. Değiştirmek istediğiniz ayarları değiştirip, kayıt edip çıkın.
 
Tüm işlem bu kadar. Ancak daha önce bahsettiğimiz gibi basit ama riskli olan bu uygulamayı profesyonel değilseniz destek alarak yapmanızda fayda var.
 

Overclock Nedir? Nasıl Yapılır?

 TeknoPortal | 15 Mayıs 2007

Overclock, (Türkçesi "Hızaşırtma") bilgisayar parçalarının sınırlarını zorlamak demektir. Mesela 3.2 GHz hızında çalışan bir işlemciyi 4.0 GHz hızında çalışan bir işlemci haline basit birkaç ayarla getirebilirsiniz.

Bilgisayar meraklıları her zaman için mevcut sistemlerini biraz daha hızlı ve performanslı çalıştırmayı isterler. Diyelimki elimizde P4 3000 mhz bir işlemcimiz var biz bunu 3200 mhz de çalışmaya zorlar ve başarılı olursak overclock yapmış oluruz. Sisteminizde bir bozulma meydana gelmemiş ve BIOS ekranında yeni değeri görüyorsanız başarmışınız demektir.

 
Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var: Overclock yapmak birçok riski de beraberinde getirir ve bu konuda size sisteminizle ilgili bir garanti veremeyiz. Yaptığınız değişiklikten sonra ortaya çıkacak sorunlardan Overclock yapan sorumludur. Overclock işlemi yapmak istiyorsanız bilinçli bir kullanıcı olmanız ve sisteminizin özelliklerini çok iyi biliyor olmanız gereklidir.
 
Overclock işlemi yapılacak olan bilgisayarın kasa ve işlemci fanların soğutma işlemi iyi yapıyor olması gereklidir. Çünkü üstte bahsettiğimiz gibi işlemciyi maximum seviyede çalıştıracağımız için ısısı artacak ve iyi soğutma isteyecektir.
 
Her işlemcinin bir iç frekansı vardır. Front Side Bus kısaca FSBGüncel Teknoloji Haberleri denilen, yani önyüz veri yolu diyebileceğimiz MHz cinsinden bir çalışma frekansı vardır. Bunun yanında her işlemcinin bir çarpan kat sayısı mevcuttur (x9 , x10, x15 gibi) ve bu çarpan ile FSB hızını çarptığımızda işlemcinin asıl MHz'ini bulmuş oluruz. Örnek olarak; Core2 Duo E4300, 200 MHz'lik bir çalışma frekansına sahiptir. Dokuz adet çarpan kat sayısı bulunduğundan dolayı işlemci hızı standart olarak 1,8 GHz'tir.
 
öncelikle anakartınızın BIOS update'ini sağlıklı bir şekilde yaptığınızdan emin olun. Update işlemi gerçekleştirdikten sonra Bios güncelleştirmesinin gerçekleştiğinizden, yeni Bios versiyon numarasını gördüğünüzden emin olun. BIOS ayarlarına girin ve "Load Setup Defaults" ayarlarını onaylayıp board ayarlarınızı ilk anki haline döndürün ve yaptığınız işlemi kaydedin. 
 

 
BIOS ayarlarında "Advanced" seçeneğine gidin ve bu menü altında "JumperFree Configuration" a ulaştıktan sonra "AI Tuning" seçeneğini "Manual" yapın. Hemen ikinci sıradaki "CPU Frequency" değerini 266 MHz'ye çekin. "DRAM Frequency" değerini en yüksek çalışma değerine getirin.
 
Tüm değişikleri "Exit & Save Changes" seçeneği ile kaydedip Setup'tan çık

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol